BİLMİYORUM HANGİSİ DAHA AĞIR!
Öyle bir haldeyiz ki; namaz var, oruç var, hac var, umre var, zikir var, ama hak yok, hukuk yok, şefkat yok, merhamet yok, nezaket yok, adalet yok, empati yok!
Bir adam Halid bin Velid (r.a.)’a; ”falanca adam senin hakkında konuştu” diyor; Halid bin Velid ise;”kendi sayfasıdır istediği ile doldurur” diye cevap veriyor.
Bir adam Vehb bin Münebbihe (r.a.)’a ‘‘falanca adam senin hakkında konuştu” diyor; Vehb: ”şeytan senden başka elçi bulamadı mı?” diye cevap veriyor.
Bir adam Hz. Hüseyin (r.a)’e ”falanca adam senin hakkında konuştu” diyor; Hz. Hüseyin(r.a.): ”eğer benim hakkımda söyledikleri doğru ise Allah beni affetsin. Eğer doğru değilse Allah onu affetsin” diye cevap veriyor.
Bir adam İmam Şafii’ye ”falanca adam senin hakkında konuştu” diyor; İmam: ‘‘eğer doğru diyorsan sen dedikoducusun. Eğer yalan söylüyorsan sen fasıksın” diye cevap veriyor.
Bir adam, bir alime” falanca adam senin hakkında konuştu” diyor; Alim: ”o bana ok attı ama isabet ettiremedi. Sen ise oku getirip kalbime sapladın” diye cevap veriyor.
Bir adam, bir alime ‘‘falanca adam senin hakkında konuştu” diyor; Alim,” üç cinayet işledin; Kardeşim ile aramı bozdun. Boş kalbimi meşgul ettin. Kendini benim gözümden düşürdün” diye cevap veriyor.
Evet…Kalp krizi, akıl krizi, nefis krizi, varlık krizi, yokluk krizi… Son demlerdeki moda “tahammül krizi”.Ama asıl sıkıntı bence “iman krizi”…Kriz üzerine kriz geçiren insanlık(!) hala çok sağlıklı olduğunu iddia ediyor…
Oysaki bu krizlerin her biri ‘insan‘ kavramını bitirip esfeliyet çukuruna sürüklüyor ve zannımca bu gidişat insanlığın krizler anaforunda kıyametinin habercisi olacaktır…
Zira kafasında edindiği en fazla “ikiyüz” kelimeyle; din, siyaset, ahlak, toplum, edebiyat, sanat, insan ilişkileri, psikoloji, sosyoloji ve sayısını daha çok artırabileceğim hemen her konuda “ahkam” keserek bilgi sahibi olan (!) ve bu allame tavrı ile mangalda kül bırakmayan; karşı çıkınca da aynı eda içinde ‘sırf kendisi gibi düşünmediği için’ durumu farklılık; farklılığı Rabbin ayeti olarak görüp faydalanmak yerine hakaret eden, ağza alınmayacak küfürler savuran; gıybetin, iftiranın, riyanın dibine vuran ama “müslümanlığı” da kimseye kaptırmayan; muhatabı yanında olsa belki de öfkesinden kafasını koparmaya yeltenecek zat-ı muhteremlere atfen bir kıssa ile başladık bugün de…
Sosyal medya sayfalarını dolaşın kendinizi Hz. Peygamber zamanındaki bir çöl bedevisi gibi hissedersiniz. Zira türlü türlü tefsirler hatta yetmiyor artık ciddi manada fetva verenler de çoğaldı.
Ama aklımın almadığı ve yazık ki tutulma yaşadığı bir şey var. Sosyal medya ortamında sadece beğeni toplamak ve ego tatmini için yapılmıyorsa bu paylaşımlar (bu işi gerçekten sadece tebliğ amaçlı yapan muvahhid kardeşlerimi tenzih ediyor, aflarına sığınıyorum);
Herkes bu kadar çok biliyorsa neden bu toplum bu halde?
Neden avuçlarımız can kırıklarıyla dolu?
Söz konusu Allah’ın kelamı dillerde ise bu kadar; neden insanlar bu kadar mutsuz?
Bana gerçekten çok mutluyum, huzurluyum diyen kaç insan gösterebilirsiniz?
Sahi biz neden bu haldeyiz?
Madem herkes biliyor; bilmeyenler bilmiş gibi yapıyor, ortalıkta neden at izi it izine karıştı?
Bu kadar mı? Hayır hayır… Aklımın süzgecinden geçenlerin kalbime varmadığı, kalbimin süzgecinden geçenlerin aklıma sığmadığı soru çok.
1400 yıldan beri anlaşılmayan bir din olabilir mi?Hak, hukuk, adalet niyeti, derdi, anlayışı ve kaygısı olmayan bir din anlayışı ve inanışı olabilir mi? Kuran ve peygambere ters düşen bir din olabilir mi?Böyle bir anlayış olsa bile savunulabilir mi?Kalbinde iman taşıdığını iddia eden insan merhametsiz, adaletsiz, şefkatsiz olabilir mi?
Sevgiye dönüşmeyen iman “iman” olabilir mi?Empatiye dönüşmeyen iman “iman” olabilir mi?Adalete dönüşmeyen iman “iman” olabilir mi?Merhamete dönüşmeyen iman “iman” olabilir mi?Şefkate dönüşmeyen iman “iman” olabilir mi?Nezakete dönüşmeyen bir iman “iman” olabilir mi?Benim gibi düşünmeyen “yok olsun” zihniyetine sahip bir zihin “İslam” olabilir mi?
Kendi evinin içini, evinin önünü temizlemeyenin, pislikten kirlilikten şikayet etmeye hakkı olabilir mi?
Cinlerden, perilerden, sihir ve büyüden, keramet ve mucizeden geçilmeyen, adaleti, hak ve hukuku, emeği, alın terini önemsemeyen bir din algısının kaynağı, Kur’an ve kendisinde, kendisine inananlar için güzel örnekler bulunan Hz. Muhammed (sav) olabilir mi?
Her paragrafı, sorgulama, akletme, adalet, hak, hukuk, özgürlük, ahlak, paylaşma, vefa, emeğe saygı, hesap verme ve sorumluluk üzerine kurulu olan, israfı, kendini beğenmişliği, cimriliği, tembelliği, asalaklığı, zulmu ve zalimi lanetleyen bir metin, bir İlahi Kelamın bugünkü din algısı ve anlayışın kaynağı, dayanağı olabilir mi?
Peki sevgisi, saygısı, empatisi, adaleti, merhameti, şefkati, nezaketi olmayan insan olabilir mi?
Kur’an-ı Kerim’de En’am suresi 70. ayette “Dinlerini oyuncak edinenler” diye bir tabir var!
Bu ayet kime hitap ediyor dersiniz?
Yahudilere mi? Hristiyanlara mı? Yoksa Kur’an-ı Kerim’in bizzat “Ya Eyyuhel Lezine Amenü (Ey iman iddiasında bulunanlar)” diyerek bize mi?
Kafamı nereye çeviriyorsam ayet ve hadis var.
Hatta öyle alimler türedi ki hafif bir itiraz edin anında basıyorlar hakareti. Yetmiyor -çünkü haklı çıkamadılar- bu kez siz itiraz ederseniz basıyorlar küfrü. Sanırsınız ki sayfası baştan aşağı ayet ve hadis dolu bu muvahhid (!) kardeşimizin yerine ben yazdım onca ayet ve hadisi.
Bitmedi…Başka bir grup var ve ben onlara gözü dönmüşler diyorum. Zira gözleri o kadar dönmüş ve geleneksel İslam akımına o kadar kapılmışlar ki önlerine koyduğunuz ayetleri dahi hadis ve rivayetlerle nesh etmeye dahi kalkışacak kadar küstahlaşanlar!
Öyle bir tablo var ki dillerde ve dilden düşmeyen bir ayet sek sek oynuyor sanki;
Saff 8: Allah nurunu tamamlayacaktır! İslam dünyaya hâkim olacaktır.
Ya eyvallah da kiminle olacak bu? Sanırsınız ki İslam bir yerlerde beklemektedir.Oysa İslam gelmez bir yere, biz İslam’a gideriz…Biz İslam’ı yaşarız…İlkin bireysel bazda…İnsanlara Allah’ı anlatmayız…Allah’la yaşarız…Öyle yaşarız ki insanlar bizi gördüklerinde Allah’ın varlığını görürler…
Bitti mi? Yazık ki hayır!
(Sözlerimin başlangıcında tebliğ amaçlı davranan kardeşlerimi tenzih ettim)
Büyük bir kesimin yalan yanlış paylaşılan bilgilere itiraz ettiğini görmedim!
Ehl-i beyte, Halifelere, ulemaya, alimlere ait olmayan birçok söz havada uçuşuyor ama kimse itiraz etmiyor. Hatta öyle bir şey ki yazdığınız bir söz taş çatlasa 3 ay sonra karşınıza bir İslam büyüğünün sözü olarak çıkıyor (ki bunu sıkça yaşayanlardanım)
Bir de sürekli Müslümanları eleştiren bir furya var. Tek işleri bu. Bakın sayfalarına “Müslümanlar böyle, dindarlar şöyle, hacı bunu yaptı, çarşaflı şunu yaptı” sadece bunları okuyorsunuz.
Düzeltme adına bir çabaları var mı?Uyandırma adına bir gayretleri? Yaşamlarında İslam’ın yeri? Kur’an’dan haberleri? Hz. Peygamber’in ahlakından nasipleri?
Emin olun ki önümde bizzat benim şahit olduğum şekliyle tüm bu soruların cevabı hayır!
Bir de tekfir furyası var… Bizzat Rahman’ın RAHİM sıfatına soyunmuş onu bunu ateşe göndermeyi, zındık ilan etmeyi, ateş ehli göstermeyi, kafir ilan etmeyi hatta daha da ileri giderek “katl-i vacip” fetvası veren bir furya bu! Bu kutsal (!) görevi kimseye bırakmıyorlar da… Sadece ben haklı olabilirim, benim gibi düşünmelisin, aksi halde yok olmaya mahkumsun düşüncesi zerrelerine kadar işlemiş. Ellerinde bir bıçak eksik.
Yahu daha yüzlercesini sıralayabileceğim tablo bu iken biz kimden ve neden şikayetçiyiz? Düşmanımız kim? Bizzat birbirimize düşman değil miyiz? Birbirimizin boğazını sıkmak için fırsat kollamıyor muyuz? Anlamanın dilini bilmeden anlatmanın diliyle ölmüyor muyuz? Saff 2. ayet “Neden yapmadıklarınızı söylüyorsunuz” demiyor mu? Bu sınıfa girenleri ayetler bangır bangır MÜNAFIK ilan etmiyor mu? Münafıklar cehennemde kafirlerden daha alt tabakadadır demiyor mu?
Bu nasıl bir cesaret? Bu ne menem bir feraset? Bu ne müthiş bir basiret?
Öyle bir haldeyiz ki; namaz var, oruç var, hac var, umre var, zikir var, ama hak yok, hukuk yok, şefkat yok, merhamet yok, nezaket yok, adalet yok, empati yok!
Yok yok yok!..
Biz gerçekten çok “dindar” bir toplumuz…
Allah’a inandığımızı söylüyoruz, O’na zerre kadar güvenmiyoruz. Ahirete iman iddiamız var; hayatımızda zerre kadar ahiret yok… Deyim yerindeyse paçalarımızdan din akıyor ama “güzel ahlak”tan eser yok !
Zira sabahtan akşama ayet paylaşır, hadis paylaşır, hatta yetmez fıkhi fetvalar verir; sonra insanlara yalanlar söyleriz. En sevdiklerimizi dahi aldatırız. İş ararken önce torpil bakarız. Yere düşeni kaldırmaya tenezzül etmeyiz. Okumayız, üretmeyiz. Üreteni baltalarız. Tüm günü laklak ile geçiririz. Herhangi bir sebepten ötürü sevmediğimize iftira atarız. Suçlu bile olsa, “bu zaten katil, dur bir de buna tecavüzcü diyelim” diye sonuna kadar vururuz.
Söz konusu kendi menfaatimiz olunca “özgürlük, demokrasi” diye bağırır, söz konusu başkaları olunca susarız. Bizim çok güzel günah keçilerimiz var. İyi ki çok meşhurlar, güçlüler ve gündemdeler. Biz onlar sayesinde iyi oluruz. Ama küfrettiğimiz bu adamların yaptıkları işler değildir. Küfrettiğimiz bu adamların ta kendileridir. Zira onlar kadar ezen ve güçlü olabilen ben olmalıydım, deriz. Kıskanırız. Ama onların meşhur günahlarının arkasına sığınır, iyi insanlar oluruz.
Kur’an sağdan yanaşan bölükler diyor.. Hz. Ali “dinsiz dindarlar” belimi kırdı diyor…
Kime ne anlatmalı ki….
Kağıda “ateş” yazıp yanmasını beklemek, “Su” yazıp ıslanmasını beklemek, “Yezid” gibi yaşayıp Hüseyin gibi davranmak… Fakire 3-5 kuruş atıp firdevslere talip olmak…Ezana, Kurana, İlahiye, mevlide bayılmak; ama haksızlık, hukuksuzluk, zulüm, adaletsizlik, İnfak karşısında yayılmak; gerçekleri duymaya tahammül etmeksizin “dürüst” insan sevmek! Gün boyu ayet, hadis paylaşıp nasiplenmemek…
Kelime-i şehadet getirip kurtulduğunu(!) sanmak, namaz kılmak, oruç tutmak, zekat (!) vermek, hacca gitmek ama adaletten, merhametten, nezaketten, rahmetten, empatiden yoksun olmak(!); trilyonluk camiilerde “fakirler doysun” diye dua etmek (!); gün boyu ayet, hadis paylaşmak ama ufacık bir eleştiride “küfrü,hakareti” basmak…
“Selamün aleyküm” diye başlayan, “İnşaAllah, MaşaAllah” ile devam eden,”Allah’a emanet ol” ile biten sohbetlerde gıybetin, dedikodunun, iftiranın dibine vurmak…
Daha sayayım mı?Gerek var mı sizce?
Evet, evet biz çok dindar bir toplumuz!
Ama bizim dindarlığımızın dini boyutu eksik (!)
Yanisi Âlemlere rahmet olarak gönderilen Rasul’un toplumu ardından; “zahmet” toplumuna… Rahmet ve zahmet arasındaki ince çizgide geçen binlerce yıllık hezeyan ve mutlak anlamda mevcut çelişkilere hapsedilmiş bir din algısı… Halen daha “Âdemleşememiş”, mal için kan döken, bozgunculuk eden; gösterişe (huvar) aldanan, süs-püs eşyalarına tamah eden, mülkte hegemonya üreterek; toplumların can damarını kesen (helak), mülkü tekelleştiren (ifsad) bir konumdayız.
Sonuç mu? Sadece “tarihin tekerrürü“… Zira bizim buzağılarımız, tek toplumu bölen, parçalayan, etnik; ideolojik söylemler ile kalbura çeviren zihin dünyamızdır. Tek toplumun paylaşımcı temellerini sarsan mülk ve hegemonya aşkımızdır… Mal ve mülke egemen olmak suretiyle, insanlığa hâkim olma egomuzdur. Tekasür/çokluk ile övünme şizofrenimizdir… Afyonlaştırdığımız kutsallık atfettiğimiz kavramlarımızdır. Âdem babayı gökten paraşütle indiren ve İsa Mesih’i uzay mekiği ile göklerin krallığına ışınlayan bu anlayışta “İslami banka” adı altında oluşturulmuş riba kurumlarında yatan dolarlarımız, kiraya verdiğimiz mülkler ve oğullarımızdır…
Bilmiyorum hangisi daha ağır! Beynime bir “kıymık” gibi batan lügat mı, yoksa anlamanın ötesinde anlatamamanın dile vurduğu sukut mu? Zira “anlamanın dilini bilmeden” “anlatmanın sancısıyla” ölüyoruz.